Otobüslü Macera
Dün tuhaf bi gündü. Sabah karla uyandım ki aralık ayı için pek normal bir durum değil İstanbul'da kar görmek. En şiddetli kışı şubat, mart ayında görmeye alışmış bünye. Yıllardır yılbaşında kar yağmamıştır ordan anlayın :)))
Kar yağdını görerek inadına yağmur çizmesiyle sokağa çıktım. Tabii ki ayaklarım buz tuttu. Bugün çok uzun olacakk diye düşünmeme kalmadı alışveriş çılgını arkadaşım Capitol'de ayakkabı beğendiğini ve bugün almamız gerektiğini söyledi. Aynı zamanda Cadde'deki Hotiç'te başka bir ayakkabı sipariş ettiğini ve bugün onu da almamızın şart olduğunu söyledi. Resmen yıkıldım ve ayaklarıma acıdım:)))) Okuldan çıktığımda yerler nispeten kar tutma eğilimindeydi. Bastım önce Bostancı'ya gittim. Tonton bir amcanın taksisini çevirdim. Gideceğim yer kısaydı ama muhabbet çok tatlıydı. Yarıda kesip indiğime üzüldüm:) Bi de benden resmen taksimetrede yazanın yarısını aldı. Sevindirik oldum:)
Bostancı'ya gittim ama biz kız piyasada yok bana da akıl veriyor PTT'de bekle diye. İçeri bir girdim hem kalabalık hem hamam gibi. Soyunsam birazdan gelecek, soyunmasam ölücem, oturayım dedm ama sadece 2 tane oturacak yer var amcalar, teyzeler derken utandım ayakta da kaldım. Millet benim huzursuz kıpırdanışlarımdan işkillenip tuhaf bakmaya başlayınca dışarı attım kendimi. Tam basbas bağıracaktım ki ufukta göründü nihayet.
Biraz hoş beşten sonra otobüsü yoldan çevirdik. Adam tam bir yapışkan. Üşümüşsünüz belli çok beklettiysem özür dilerim falan dedi. Ağız kulak mesafesi fazla dardı. Capitol'de ineceğimizi söyledik, canı nerden isterse ordan gidermiş. Neyse oturduk bir yere hala bişiler söylüyor ama duymazdan geldik, en son ışıklarda durdu demez mi size söylüyorum hiç duymuyorsunuz yalnız kaldım diye. Biz ufak dumurun ardından devam ettik konuşmaya. O arada otobüs de kalabalıklaşmaya devam etti. En son Capitol'ün önündeki ışıklarda durdu. Hazır durmuşken inseydik der gibi oldum, şoför "Aceleniz ne??Dönerken bırakırım:)" dedi. "Konularda çeşit çeşit sizde maşallah, sanat, film, tiyatro, kitap akılı kızlarsınız, hadi bakiim..." dedi.
Biz şaşkınlıkla birbirimize baktık. Her konuştuğumuzun dinlenmesi hiç hoş bir şey değil tabii ki. Adam onları dinlerken telefonda konuşuyordu bir yandan. Canı sıkılmış bariz:))))))
Hadi otobüsten bin türlü ekşınla indik ama kar bastırdı. Önümüzü zor görüyoruz suratımıza doğru yağan buzdan. Zor attık kendimizi içeri doğru WCye koştuk. İçeride temizlik görevlisi teyze boyu kadar paspası tutmuş, el belinde bize bakıp: "Anaaaaa bunların üstüne kar yağmış, yazıkkkkkk...." demesin mi:))))))) Gülmekten öldük ya. Sen çok yaşa emi teyzem:)))
Capitol'de aşağı yukarı ine çıka dört döndük, 2 çift ayakkabı ve 1 çift çizmeyle günü tamamladık:))))) Tchibo'dan kurabiye kalıbı da alacaktık da sıra çoktu sonra uğramayı da unuttuk:/
Bir sürü parfüm denedim Sephora'da. En tuhaf bulduğum Chloe - Love'dı. Bana maydonozla salatalık karışımı gibi bi izlenim bıraktı. Ya da şöyle diyeyim bitki çayı gibiydi:))))
Kokusuna bayıldığım Marc Jacops LOLA'yı ennn kısa zamanda almayı planlıyorum:))))
Şişe tasarımı da son derece orijinal bence:D Başkasını bilmem ama ben çok önem veriyorum şişelere. Çocukluğumdan beri merakım var.
Konuyu dağıtmayalım:) İşimiz bitti çıkalım derken durakta otobüs beklemeye başladık. Sonunda geldi. Bindik ama feci kalabalık. Şoföre yakın bir yerde evde mi otursak, çizmeleri değiştirip Cadde'ye mi çıksak konuşurken... şoförden günün bombası patladı:
"Amaan kızlar, düşündüğünüz şeye bakın. Sıcacık oturun evinizde. Bide 1 kilo mısır alın.
Arkadaşım: -Mısır derken?!??
Şoför: - Mısır yok mu mısır. Patlatır patlatır yirsiniz.
Ben: -------- "BLUE SCREEN"
Şoför: Çay da demleyin. Sıcak sıcak içiniz ısınır.
Ben: Çay gitmez amca. Kola alırız.
Şoför: Çay gitmez olur mu heçç? Çay iyi çay:)))"
O sırada durağın birinden yolcular bindi. Bizim mısır ve çay muhabbetimiz kızın dikkatini çekmiş
olacak ki kendini olayın içinde hissetmek istedi ve şöyle dedi: " Belki taze mısırdır."
"Ben: "BU MEVSİMDE TAZE MISIR OLMAZ!"
(Resmen kınadım.)
Kız: HIMMMM...Ben çok yanlış anlamışım demek. Konu nereden açıldı?
Ben: İşte orasını hiç birimiz bilmiyoruz. :)))))))))))))) "
deyince ön tarafta duran o ana kadar sessiz kalmış tüm insanlar yarıldı:))))) Arkadan noluyooo orda bakışları atsalar da biz çok eğlendik:))))) Bitti mi bitmedii:)))))
Bizim bomba kralı şoförümüz aynı performansla devam etti:
" Sabah 6dan beri direksiyon sallıyom bilionuz mu. Bugün bi de fazla mesaiye kalacam. 10'da teslim edecem arabayı durağa."
Bu ansızın gelen iç dökmeyle karşılaşan biz de amca dolmuş bari anlatsın diyerek konuşturmaya devam ettik. Amca anlattı hikayesini bütün otobüs dinledi. Hazin hikaye sanmayın:))) Günlük rutinini, çocuklarını falan anlattı.
Biz binenlerin etkisiyle bir süre sonra ortalara ilerlediğimizden gerisini pek duyamadık. Değişik bir gündü valla :)))) Yazmadan edemedim... Umarım yansıtabilmişimdir sizler için de:)))))
Kar yağdını görerek inadına yağmur çizmesiyle sokağa çıktım. Tabii ki ayaklarım buz tuttu. Bugün çok uzun olacakk diye düşünmeme kalmadı alışveriş çılgını arkadaşım Capitol'de ayakkabı beğendiğini ve bugün almamız gerektiğini söyledi. Aynı zamanda Cadde'deki Hotiç'te başka bir ayakkabı sipariş ettiğini ve bugün onu da almamızın şart olduğunu söyledi. Resmen yıkıldım ve ayaklarıma acıdım:)))) Okuldan çıktığımda yerler nispeten kar tutma eğilimindeydi. Bastım önce Bostancı'ya gittim. Tonton bir amcanın taksisini çevirdim. Gideceğim yer kısaydı ama muhabbet çok tatlıydı. Yarıda kesip indiğime üzüldüm:) Bi de benden resmen taksimetrede yazanın yarısını aldı. Sevindirik oldum:)
Bostancı'ya gittim ama biz kız piyasada yok bana da akıl veriyor PTT'de bekle diye. İçeri bir girdim hem kalabalık hem hamam gibi. Soyunsam birazdan gelecek, soyunmasam ölücem, oturayım dedm ama sadece 2 tane oturacak yer var amcalar, teyzeler derken utandım ayakta da kaldım. Millet benim huzursuz kıpırdanışlarımdan işkillenip tuhaf bakmaya başlayınca dışarı attım kendimi. Tam basbas bağıracaktım ki ufukta göründü nihayet.
Biraz hoş beşten sonra otobüsü yoldan çevirdik. Adam tam bir yapışkan. Üşümüşsünüz belli çok beklettiysem özür dilerim falan dedi. Ağız kulak mesafesi fazla dardı. Capitol'de ineceğimizi söyledik, canı nerden isterse ordan gidermiş. Neyse oturduk bir yere hala bişiler söylüyor ama duymazdan geldik, en son ışıklarda durdu demez mi size söylüyorum hiç duymuyorsunuz yalnız kaldım diye. Biz ufak dumurun ardından devam ettik konuşmaya. O arada otobüs de kalabalıklaşmaya devam etti. En son Capitol'ün önündeki ışıklarda durdu. Hazır durmuşken inseydik der gibi oldum, şoför "Aceleniz ne??Dönerken bırakırım:)" dedi. "Konularda çeşit çeşit sizde maşallah, sanat, film, tiyatro, kitap akılı kızlarsınız, hadi bakiim..." dedi.
Biz şaşkınlıkla birbirimize baktık. Her konuştuğumuzun dinlenmesi hiç hoş bir şey değil tabii ki. Adam onları dinlerken telefonda konuşuyordu bir yandan. Canı sıkılmış bariz:))))))
Hadi otobüsten bin türlü ekşınla indik ama kar bastırdı. Önümüzü zor görüyoruz suratımıza doğru yağan buzdan. Zor attık kendimizi içeri doğru WCye koştuk. İçeride temizlik görevlisi teyze boyu kadar paspası tutmuş, el belinde bize bakıp: "Anaaaaa bunların üstüne kar yağmış, yazıkkkkkk...." demesin mi:))))))) Gülmekten öldük ya. Sen çok yaşa emi teyzem:)))
Capitol'de aşağı yukarı ine çıka dört döndük, 2 çift ayakkabı ve 1 çift çizmeyle günü tamamladık:))))) Tchibo'dan kurabiye kalıbı da alacaktık da sıra çoktu sonra uğramayı da unuttuk:/
Bir sürü parfüm denedim Sephora'da. En tuhaf bulduğum Chloe - Love'dı. Bana maydonozla salatalık karışımı gibi bi izlenim bıraktı. Ya da şöyle diyeyim bitki çayı gibiydi:))))
Kokusuna bayıldığım Marc Jacops LOLA'yı ennn kısa zamanda almayı planlıyorum:))))
Şişe tasarımı da son derece orijinal bence:D Başkasını bilmem ama ben çok önem veriyorum şişelere. Çocukluğumdan beri merakım var.
Konuyu dağıtmayalım:) İşimiz bitti çıkalım derken durakta otobüs beklemeye başladık. Sonunda geldi. Bindik ama feci kalabalık. Şoföre yakın bir yerde evde mi otursak, çizmeleri değiştirip Cadde'ye mi çıksak konuşurken... şoförden günün bombası patladı:
"Amaan kızlar, düşündüğünüz şeye bakın. Sıcacık oturun evinizde. Bide 1 kilo mısır alın.
Arkadaşım: -Mısır derken?!??
Şoför: - Mısır yok mu mısır. Patlatır patlatır yirsiniz.
Ben: -------- "BLUE SCREEN"
Şoför: Çay da demleyin. Sıcak sıcak içiniz ısınır.
Ben: Çay gitmez amca. Kola alırız.
Şoför: Çay gitmez olur mu heçç? Çay iyi çay:)))"
O sırada durağın birinden yolcular bindi. Bizim mısır ve çay muhabbetimiz kızın dikkatini çekmiş
olacak ki kendini olayın içinde hissetmek istedi ve şöyle dedi: " Belki taze mısırdır."
"Ben: "BU MEVSİMDE TAZE MISIR OLMAZ!"
(Resmen kınadım.)
Kız: HIMMMM...Ben çok yanlış anlamışım demek. Konu nereden açıldı?
Ben: İşte orasını hiç birimiz bilmiyoruz. :)))))))))))))) "
deyince ön tarafta duran o ana kadar sessiz kalmış tüm insanlar yarıldı:))))) Arkadan noluyooo orda bakışları atsalar da biz çok eğlendik:))))) Bitti mi bitmedii:)))))
Bizim bomba kralı şoförümüz aynı performansla devam etti:
" Sabah 6dan beri direksiyon sallıyom bilionuz mu. Bugün bi de fazla mesaiye kalacam. 10'da teslim edecem arabayı durağa."
Bu ansızın gelen iç dökmeyle karşılaşan biz de amca dolmuş bari anlatsın diyerek konuşturmaya devam ettik. Amca anlattı hikayesini bütün otobüs dinledi. Hazin hikaye sanmayın:))) Günlük rutinini, çocuklarını falan anlattı.
Biz binenlerin etkisiyle bir süre sonra ortalara ilerlediğimizden gerisini pek duyamadık. Değişik bir gündü valla :)))) Yazmadan edemedim... Umarım yansıtabilmişimdir sizler için de:)))))
Yorumlar
Yorum Gönder