Yaşasın Mim: Oyunlarrr!
Beni kimse mimlememiş ama olsun, gördüm ve bu mimi yazmazsam içimde kalırdı:))))) Yazı epey uzun olacak kendinizi hazırlayın derim:)))))
Çocukluğum mahalle ortamında geçti. 90'lar çocuğuyuz ne de olsa, o zamanlar kapı önlerine yazları kilim serip siyah çekirdek çitleyen teyzeler vardı. O simsiyah tuzlu çekirdekleri deli gibi çitleyip dilimiz mosmor, dudaklarımız tuzdan şişene kadar yerdik:p
Camdan sarkan hasır sepetler vardı. Bakkaldan ekmek, yoğurt isteyen sepet sallandıran teyzeler. Sinir olurduk oyunumuzu bölüyorlar diye. Bi de isminizi iyice öğrendiler mi fenaa.
"Küçüüükkk baksanaa... 2 ekmek alıver bakkaldan hadi evladım. Bak sepeti sallandırıyorum." En çok duyulan sözdü mesela.
Bizim yukarı mahallede bakkal dükkanımız vardı. Dedeme her öğlen okuldan dönüşte sefer tasında yemek götürürdüm. 2 saat sonra da almaya gittiğimde mahallenin bütün çocuklarını peşime takar, dükkandan sebil yapardım. Doğduğum günden beri bakkal dükkanımız olduğundan para kavramını çoook geç öğrendim. Ben alabiliyorsam herkes alsındı dimi ama:p Dedem ayakkabının tekiyle kovalardı bizi dükkandan:p Oyun sanırdım. Anlam veremezdim. Harçlık verilmezdi bana mesela. Parayla satın alacak bişeyim yoktu ki:)))) İlk verildiğinde ne kadar parayla ne alınacağından bi haberdim zaten. Hala da çok biliyorum sayılmaz zaten:p
500lira, 1000lira, 2500lira, 5000 lira demir paralar vardı. En çok 2500 lirayı severdim. Şekil itibarıyla daire çizmeye çok uygundu. Kenarları tırtıksızdı. Defter kağıdının altına koyup, üstünden kurşun kalemle tarayarak en güzel "ATATÜRK" ü kim çıkaracak yarışması yapardık. 10000 lira bayramlarda verilirdi harçlık diye. Bir sene 72000lira toplamıştım da ne çok gelmişti. 6 sıfır atıldıktan sonra para da pul oldu gözümde:))) Milyon, milyar derdik biz:)) Paranın haşmetini üstümüzde sindirmiş çocuklarız biz.
Gelelim oyunlara. Mahallede ayrı, okulda ayrı oyunlar oynardık. Okuldaki oyunları mahalledekiler bilmez, mahalledekileri okuldakiler. O zamanlar aşağı mahalleyle yukarı mahalle arasında oyunların ismiyle kuralları bile değişirdi:))))) Ohoooo:) En sevdiğim oyun Ebe tura 1 2 3'tü. Bi de Dansa davet. Duymayan vardır belki. Oyun epey kalabalık oynanırdı. En az 10 kişi oynardık. Bir kişi duvara arkasını döner ebe tura 1 2 3 der arkasına döndüğünde herkes kıpırdamadan dururdu. 1dk boyunca gezinir kıpırdayan var mı die bakınırdı. Sonra da arkasını dönüp şu tekerlemeyi söylerdi: " Güzellik mi, çirkinlik mi, havuz başında heykellik mi? Yoksa başka bişi mi?" Herkes bir poza bürünür, ebe aralarında gezer, konuşan ya da gülen ya da dengesi bozulan yoksa olana kadar ebe tura 1 2 3 diyerek döner bakardı. Peşpeşe 2 oyun üst üste aynı pozu veren direkt ebelenir, ebenin kendisi oyuna katılırdı:))
Bizim sokakta en çok 8 taş, renkli istop, ortada sıçan, don oynanırdı. Ortada sıçan oynandığında mutlaka benim topumu atardı anneannem camdan:)) Kırmızı puantiyeli pasparlak bir lastik topum vardı. Ağır bir toptu. İçi hava dolu olduğundan arada bir bisiklet pompasıyla şişirirdik. Plastik toplar rüzgarda savrulurdu sinir olurduk. Keşke sinir olmaya devam etseydik:(((( Mahallenin bekçisi bir gün akşamüstü topumu yakaladığı gibi yardı 2ye:( Günlerce ağlamıştım topumun arkasından. Aynısından bi daha hiç bulamadım. Başka top da almadım zaten.
Mahallede abiler vardı. Ellerinden her iş gelir, bisikletleri yok diye tahtadan arabalar yapmışlardı kendilerine. Keşke fotoğrafları olsaydı da koysaydım. 1 Tane uzun dikdörtgen suntaya, 2 tane hareketli kısa parça biri öne biri arkaya dikine çakılır. Hareketli parçaların altlarına tekerlek takılır. Oturacak kare tahta uzun parçaya üstten çakılır. Orta kalın halatı da ön tekerlere sabitlediler mi al sana araba. Tekerleri yağlayıp yokuşa koydun mu süper yarış arabası:p Ne yarışlar yapardık yağmurda. Bir de mahalleye yeni asfalt döküldüğünde bayılırdık. Arabaları kapar yokuştan koyverirdik. Bu arabalar da mahallenin arnavut kaldırımı taşları sökülüp ilk asfalt döküldüğü zaman icat olmuştu. Benim arabam yoktu ama abilerin hepsi beni severlerdi. İstediğimde her zaman alırdım. Başka hiç bir kıza vermezlerdi:p Kimle kavga etsem herkesten önce orda olur araya girerlerdi. Ne zaman top oynanacak ben kaleci olurdum ya da 9luk şut atardım. Top sektirirdim kafamda. Dizimde beceremezdim ama ayağımla baya iyiydim Erkek oyunlarını daha çok severdim ben hep ya. Erkeklerle aram hep çok iyiydi. Baya despot bir çocuktum ben. Lafını sözünü geçiren, hiç esirgemeyen bir kızdım. Özgüven tavandı. Bi tek beni oynatıyorlar diye kızlar sevmezlerdi beni. Miskette üstüme yoktu. Ahmet abim öğretmişti:p Çırak derdi bana:)Torba torba misket kazanırdım sokakta. Eve getirirsem anneannem çöpe atardı her seferinde:(((( Sonraları dedemin dükkanına götürmeye başladım:) .
Tek çocuk büyüdüm ben. Kardeşim olmadığından evde öyle evcilik havası olmadı. Etrafımda çocuk da olmayınca kimseden görüp de uyduramadım öyle. Legolarım çoktu. Onlarla deli şeyler yapardım. Okumayı öğrenince kitaplara gömüldüm. Bebeklerim vardı ama çok da yüzlerine bakmazdım. Eve misafir gelince ancak. Keltoş bebeğimi çok severdim. Ağlayan bebek değildi ama. Erkek bebekti. Maviş tulumu vardı. 2 tel sarı saçı vardı. Örgü örmeyi o saçlarla öğrendim ben:p Komşumuzun ikiz kızları vardı benden 1 yaş küçük. Arada sırada gelirlerdi balkonda leğende plastik ördek, kağıttan kayık yüzdürürdük. Suyla oynamaya bayılırdım. Bebeklere sandalye bacaklarına gerdiğimiz don lastiğine tülbent gererek beşik yapmayı bilirlerdi. Beşiğe bebekleri sıralar uyuturduk. Kumaş parçalarını dikmeye izin olmadığı için bebeklere sararak bağlayarak elbise yapardık. Valla güzel kreasyonlarım vardı hiç gülmeyin:p
Okuldaki oyunlar başkaydı. Beden derslerine bile top getirmemize izin yoktu. Kola kutularının ortasına sağlam tekme vurur yamyassı eder oynarlardı. Bir kere bir çocuğun burnu kırılmıştı da yasaklamışlardı. Duvara yapışmaca diye bir oyun icat etmiştik:p Bizim sınıfın olduğu koridor çok dardı:))))) Birisi Ebe olur diğer herkes duvarlara sırtını verir karşı duvara koşup sırtını ebelenmeden yapıştırmaya çalışırdı:p Saçmalık ama çok eğlenirdik. Okulda sadece o koridorda zevkliydi o oyun:p Yerden yüksek, mendil kapmaca, silgi tozu biriktirmece(kilolarcaa silgiyi sıranın üstünde tozunu çıkarır biriktirirdik. En makbulü devasa sabun boyutundaki Milan silgilerdi ya da yeşil Pelikan. Arı mayalılara kimse kıyamazdı. Zaten çok tozu da çıkmazdı. Ne salakmışız yaaa:p), silgilerden kule yapmaca, parmak futbolu:p (bunun sunta üstüne çivi çakılarak hazırlanmış sahası bile vardı. 5 binlikle fıske atıp ilerleterek oynanırdı) sıra üstü basket, tuzluk, para çevirmece, topaç, don, kartal, yüksek, deve cüce, değiştir falan filan. Gece gece kahkahalarla gülüyorum aklıma geldikçe. Defter kağıdından uçurtma, tuzluk, şakşak yapar 500liraya satardık:p
(ŞAKŞAK: Origami mantığında kağıtları üçgen şeklinde kat kat katlayıp bir uçundan tutup hızlıca savurduğunda "şakşakk" diye kemer şaklaması gibi havada yüksek tonda şaklama sesi çıkaran tuhaf bir şeydi işte:p)
Sonra biz taşındık ben 5. sınıftayken:(((((( İlk bunalımımı yaşadım. Alışamamıştım. Okula da çevreye de. Ben gruplaşmanın olmadığı, ayrımcılık, kompleks nedir kimsenin bilmediği değil de umursamadığı, sınıf farkının alenen göze sokulmadığı, dışlama nedir bilinmeyen, büyüğün küçüğü kolladığı, kimsenin birine sırf güzel bir şeye sahip diye birbirine yaltaklanmadığı, arkasından konuşmadığı güzel bir mahallede/okulda onlarca ablalarım, abilerimle birlikte dolu dolu 11 yıl geçirdim. Eski okulumda sınıfımızda her sınıftan insan vardı. Ama hepimiz tek tiptik. Kimse kimseyi birbirinden ayırmazdı. Gruplaşma yoktu. Zengin fakir kavramları gözümüze sokulmadı. Farkettirilmedi. Ben hepsini sonradan öğrendim. Öğrendikçe de insanlardan nefret ettim. Saftım belki, izole ortamda büyümüştüm ama " hayatın gerçekleriyle" dannnn diye karşılaşınca şok olmuştum işte. Artık dedemin dükkanı yoktu. Olsa da bana çok uzaktı ve para kavramıyla başbaşa, artık kendi MİNİK ihtiyaçlarımı kendi başıma halletmem gereken bir zaman diliminde ve ortamdaydım. Merhaba HAYAT!
Yeni taşındığımız ve hala aynı yerde oturduğum evimizde hiç öyle mahalle kültürü yoktu. Sokakta çocuk bile yoktu. Yaşlılar, huzur, bahçe içinde küçük apartmanların olduğu bir yer. İçime kapandım. Evden çıkmak istemiyordum. Park da uzaktaydı. Cadde geçmek gerekiyordu. Kapı önünde oyalanayım diye bisiklet aldılar. Annem çalıştığı için bana öğretecek kimse yoktu. Hoş o da bilmiyor binmeyi ben de:p Kendi kendime öğrenmeye de cesaret edemedim. Sokaklarını bilmediğim bir yerde keşif yapmaya halim yoktu.. Bisikleti de ilk kafa üstü uçuşumdan sonra bodruma kilitledik. 3 sene kimse bakmadı yüzüne. Sonra verdik isteyen birine. Yepyeni kırmızı bisikletimi.
Sonra patenler geldi. Annemin aşırı korumacılığı yüzünden iğrenç dizlik ve kaskla robot gibi hareket etmeye çalışıp sinir oluyordum. Utanıyordum da takmaktan alay edecekler diye. Takmadığım ilk gün merdivenlerden patenle yuvarlandım okulda. Dışarda paten kaymamı yasakladılar. Ben de evde bol bol sürerek evin yepyeni kaymak gibi cilalı parkelerini haşat ettimm:)))))) Sonra da attılar zaten:p
Okulda lastik oynardık bol bol. Halatla 5li ip atlardık. Tekerlemeleri vardı. Masa üstünde bıçak, denizde dalga falan:p
Bi de hatırladığım, okulun giriş merdivenleri yüksekti baya. Beyaz mermerli 11 basamak. En geriden koşarak en üst merdivenden atlama yarışmaları yapardık. Ben çok korkuyordum önceleri. Atlayanlara şaşıyordum. Çabuk gaza gelen bi tiptim zaten. Bi gün verdiler gazı. Koştum geriden tam atlıycam uca geldim durdum. Hırsımdan ağladım oturup saatlerce. Öğlen tenefüsünde herkes yemekteyken gittim aynı yere. Bu sefer bıraktım kendimi. Düşücem sandım. Animeler gibi ağır çekimde atladım. Sonra bir alkış koptu. Arkadaşlarım yemekten dönerken görmüşler beni meğerse. Sarıldık falan. Komikti ama gururlanmıştım. İlk atlayıştan sonra benim için sıradan olmuştu artık. Ondan da hevesim kaçtı.
Velhasıl taşınınca ne çocuk olmanın zevki kaldı, ne oyunların. Bilgisayar bebesi olmadım ama tetrisle, scrabble'la, kızma biraderle falan derken kutu oyunlarına düştüm. Satranç hiiç sarmadı baştan eledim. Milyoner ve bil bakalım kim en sevdiğim oyunlardı ama yalnız oynanmıyordu ki:/ İlla misafir gelsin diye 4 gözle bekliyordum.
Yeni yeni kavramlar çıktı sonra: En yakın arkadaş, gruplaşma, kümelenme, kıskançlık, "ezik" kelimesi, "yeni" olmak... kendini kabul ettirme savaşı sonrasında başarma ama hepsinin aslında boş olduğunu TAA BAŞTAN bilmenin verdiği üzüntü.
Genele bakınca güzel bir çocukluk yaşadım. Doya doya oynadım. Eğlendim. Her 2 ortamı da gördüm. Erken büyüdüm. Olgunlaştım. Hayat üzerine erken düşünmeye başladım. Adaletsiz bir durumda tepki gösterdim ama sonra göre göre yok saydım artık. Derken alıştım. Buraya da uyum sağladım. Ortaokul günlerimi hiç güzel hatırlamasam da en güvendiğim bir kaç insan yine o günden kalma olanlar, hayatımda özeller.
Mevzu birden dramatikleşti sanmayın. Benim çocukluğum böyle ve benim binlerce güzel anım, hala heyecanla anlatacak bolca güzel hikayem var aklımda. İyi ki o mahallede doğmuşum. O okula gitmişim. Her ortamı görüp nerede olmak istediğime, nasıl yaşayacağıma karar verecek karakterimi oturtmama yardım etmiş ailem iyi ki hep yanımdaymış.
Çocukluğunu en güzel şekilde yaşamış mahalle çocuklarının son nesliyiz biz.
Sokakta oynamanın tadını biliriz.
Yazları sinek ilaçlama arabalarının peşinden kahkahalar atarak bembeyaz dumanı soluyarak koşturan çocuklarız :)))))
Aygaz, İpragaz tüplerinin şarkılarını söyleyen, ilk reklam jingle'larını ezberleyip "baaakk ben ne biliyorumm/öğrendiim" bilmişliği yapan çocuklarız:)
Okumayı sökünce yakasına kırmızı kurdele takılıp gururla gösteren çocuklarız.
Bu mimi kim çıkardıysa çok minnettarım. Ben çocukluk anılarımı çok severim. Eskiyi anmaktan hep mutluluk duyarım. Beni bu saatte hem göz yaşlarına boğan, hem kahkaha attıran kişiye sevgilerimle:)))))))
İsteyen herkes yapsın bu mimi .... Ben yine de Pera, Mirage, Seregon, Makyaj Fırçam, Sequin, Matmazel, Melodram, Goncc, Pembe Dudaklar, Uğurböceği ve Janjan'ı mimliyorumm:))) Öpücüklerrrr...
Çocukluğum mahalle ortamında geçti. 90'lar çocuğuyuz ne de olsa, o zamanlar kapı önlerine yazları kilim serip siyah çekirdek çitleyen teyzeler vardı. O simsiyah tuzlu çekirdekleri deli gibi çitleyip dilimiz mosmor, dudaklarımız tuzdan şişene kadar yerdik:p
Camdan sarkan hasır sepetler vardı. Bakkaldan ekmek, yoğurt isteyen sepet sallandıran teyzeler. Sinir olurduk oyunumuzu bölüyorlar diye. Bi de isminizi iyice öğrendiler mi fenaa.
"Küçüüükkk baksanaa... 2 ekmek alıver bakkaldan hadi evladım. Bak sepeti sallandırıyorum." En çok duyulan sözdü mesela.
Bizim yukarı mahallede bakkal dükkanımız vardı. Dedeme her öğlen okuldan dönüşte sefer tasında yemek götürürdüm. 2 saat sonra da almaya gittiğimde mahallenin bütün çocuklarını peşime takar, dükkandan sebil yapardım. Doğduğum günden beri bakkal dükkanımız olduğundan para kavramını çoook geç öğrendim. Ben alabiliyorsam herkes alsındı dimi ama:p Dedem ayakkabının tekiyle kovalardı bizi dükkandan:p Oyun sanırdım. Anlam veremezdim. Harçlık verilmezdi bana mesela. Parayla satın alacak bişeyim yoktu ki:)))) İlk verildiğinde ne kadar parayla ne alınacağından bi haberdim zaten. Hala da çok biliyorum sayılmaz zaten:p
500lira, 1000lira, 2500lira, 5000 lira demir paralar vardı. En çok 2500 lirayı severdim. Şekil itibarıyla daire çizmeye çok uygundu. Kenarları tırtıksızdı. Defter kağıdının altına koyup, üstünden kurşun kalemle tarayarak en güzel "ATATÜRK" ü kim çıkaracak yarışması yapardık. 10000 lira bayramlarda verilirdi harçlık diye. Bir sene 72000lira toplamıştım da ne çok gelmişti. 6 sıfır atıldıktan sonra para da pul oldu gözümde:))) Milyon, milyar derdik biz:)) Paranın haşmetini üstümüzde sindirmiş çocuklarız biz.
Gelelim oyunlara. Mahallede ayrı, okulda ayrı oyunlar oynardık. Okuldaki oyunları mahalledekiler bilmez, mahalledekileri okuldakiler. O zamanlar aşağı mahalleyle yukarı mahalle arasında oyunların ismiyle kuralları bile değişirdi:))))) Ohoooo:) En sevdiğim oyun Ebe tura 1 2 3'tü. Bi de Dansa davet. Duymayan vardır belki. Oyun epey kalabalık oynanırdı. En az 10 kişi oynardık. Bir kişi duvara arkasını döner ebe tura 1 2 3 der arkasına döndüğünde herkes kıpırdamadan dururdu. 1dk boyunca gezinir kıpırdayan var mı die bakınırdı. Sonra da arkasını dönüp şu tekerlemeyi söylerdi: " Güzellik mi, çirkinlik mi, havuz başında heykellik mi? Yoksa başka bişi mi?" Herkes bir poza bürünür, ebe aralarında gezer, konuşan ya da gülen ya da dengesi bozulan yoksa olana kadar ebe tura 1 2 3 diyerek döner bakardı. Peşpeşe 2 oyun üst üste aynı pozu veren direkt ebelenir, ebenin kendisi oyuna katılırdı:))
Bizim sokakta en çok 8 taş, renkli istop, ortada sıçan, don oynanırdı. Ortada sıçan oynandığında mutlaka benim topumu atardı anneannem camdan:)) Kırmızı puantiyeli pasparlak bir lastik topum vardı. Ağır bir toptu. İçi hava dolu olduğundan arada bir bisiklet pompasıyla şişirirdik. Plastik toplar rüzgarda savrulurdu sinir olurduk. Keşke sinir olmaya devam etseydik:(((( Mahallenin bekçisi bir gün akşamüstü topumu yakaladığı gibi yardı 2ye:( Günlerce ağlamıştım topumun arkasından. Aynısından bi daha hiç bulamadım. Başka top da almadım zaten.
Mahallede abiler vardı. Ellerinden her iş gelir, bisikletleri yok diye tahtadan arabalar yapmışlardı kendilerine. Keşke fotoğrafları olsaydı da koysaydım. 1 Tane uzun dikdörtgen suntaya, 2 tane hareketli kısa parça biri öne biri arkaya dikine çakılır. Hareketli parçaların altlarına tekerlek takılır. Oturacak kare tahta uzun parçaya üstten çakılır. Orta kalın halatı da ön tekerlere sabitlediler mi al sana araba. Tekerleri yağlayıp yokuşa koydun mu süper yarış arabası:p Ne yarışlar yapardık yağmurda. Bir de mahalleye yeni asfalt döküldüğünde bayılırdık. Arabaları kapar yokuştan koyverirdik. Bu arabalar da mahallenin arnavut kaldırımı taşları sökülüp ilk asfalt döküldüğü zaman icat olmuştu. Benim arabam yoktu ama abilerin hepsi beni severlerdi. İstediğimde her zaman alırdım. Başka hiç bir kıza vermezlerdi:p Kimle kavga etsem herkesten önce orda olur araya girerlerdi. Ne zaman top oynanacak ben kaleci olurdum ya da 9luk şut atardım. Top sektirirdim kafamda. Dizimde beceremezdim ama ayağımla baya iyiydim Erkek oyunlarını daha çok severdim ben hep ya. Erkeklerle aram hep çok iyiydi. Baya despot bir çocuktum ben. Lafını sözünü geçiren, hiç esirgemeyen bir kızdım. Özgüven tavandı. Bi tek beni oynatıyorlar diye kızlar sevmezlerdi beni. Miskette üstüme yoktu. Ahmet abim öğretmişti:p Çırak derdi bana:)Torba torba misket kazanırdım sokakta. Eve getirirsem anneannem çöpe atardı her seferinde:(((( Sonraları dedemin dükkanına götürmeye başladım:) .
Tek çocuk büyüdüm ben. Kardeşim olmadığından evde öyle evcilik havası olmadı. Etrafımda çocuk da olmayınca kimseden görüp de uyduramadım öyle. Legolarım çoktu. Onlarla deli şeyler yapardım. Okumayı öğrenince kitaplara gömüldüm. Bebeklerim vardı ama çok da yüzlerine bakmazdım. Eve misafir gelince ancak. Keltoş bebeğimi çok severdim. Ağlayan bebek değildi ama. Erkek bebekti. Maviş tulumu vardı. 2 tel sarı saçı vardı. Örgü örmeyi o saçlarla öğrendim ben:p Komşumuzun ikiz kızları vardı benden 1 yaş küçük. Arada sırada gelirlerdi balkonda leğende plastik ördek, kağıttan kayık yüzdürürdük. Suyla oynamaya bayılırdım. Bebeklere sandalye bacaklarına gerdiğimiz don lastiğine tülbent gererek beşik yapmayı bilirlerdi. Beşiğe bebekleri sıralar uyuturduk. Kumaş parçalarını dikmeye izin olmadığı için bebeklere sararak bağlayarak elbise yapardık. Valla güzel kreasyonlarım vardı hiç gülmeyin:p
Okuldaki oyunlar başkaydı. Beden derslerine bile top getirmemize izin yoktu. Kola kutularının ortasına sağlam tekme vurur yamyassı eder oynarlardı. Bir kere bir çocuğun burnu kırılmıştı da yasaklamışlardı. Duvara yapışmaca diye bir oyun icat etmiştik:p Bizim sınıfın olduğu koridor çok dardı:))))) Birisi Ebe olur diğer herkes duvarlara sırtını verir karşı duvara koşup sırtını ebelenmeden yapıştırmaya çalışırdı:p Saçmalık ama çok eğlenirdik. Okulda sadece o koridorda zevkliydi o oyun:p Yerden yüksek, mendil kapmaca, silgi tozu biriktirmece(kilolarcaa silgiyi sıranın üstünde tozunu çıkarır biriktirirdik. En makbulü devasa sabun boyutundaki Milan silgilerdi ya da yeşil Pelikan. Arı mayalılara kimse kıyamazdı. Zaten çok tozu da çıkmazdı. Ne salakmışız yaaa:p), silgilerden kule yapmaca, parmak futbolu:p (bunun sunta üstüne çivi çakılarak hazırlanmış sahası bile vardı. 5 binlikle fıske atıp ilerleterek oynanırdı) sıra üstü basket, tuzluk, para çevirmece, topaç, don, kartal, yüksek, deve cüce, değiştir falan filan. Gece gece kahkahalarla gülüyorum aklıma geldikçe. Defter kağıdından uçurtma, tuzluk, şakşak yapar 500liraya satardık:p
(ŞAKŞAK: Origami mantığında kağıtları üçgen şeklinde kat kat katlayıp bir uçundan tutup hızlıca savurduğunda "şakşakk" diye kemer şaklaması gibi havada yüksek tonda şaklama sesi çıkaran tuhaf bir şeydi işte:p)
Sonra biz taşındık ben 5. sınıftayken:(((((( İlk bunalımımı yaşadım. Alışamamıştım. Okula da çevreye de. Ben gruplaşmanın olmadığı, ayrımcılık, kompleks nedir kimsenin bilmediği değil de umursamadığı, sınıf farkının alenen göze sokulmadığı, dışlama nedir bilinmeyen, büyüğün küçüğü kolladığı, kimsenin birine sırf güzel bir şeye sahip diye birbirine yaltaklanmadığı, arkasından konuşmadığı güzel bir mahallede/okulda onlarca ablalarım, abilerimle birlikte dolu dolu 11 yıl geçirdim. Eski okulumda sınıfımızda her sınıftan insan vardı. Ama hepimiz tek tiptik. Kimse kimseyi birbirinden ayırmazdı. Gruplaşma yoktu. Zengin fakir kavramları gözümüze sokulmadı. Farkettirilmedi. Ben hepsini sonradan öğrendim. Öğrendikçe de insanlardan nefret ettim. Saftım belki, izole ortamda büyümüştüm ama " hayatın gerçekleriyle" dannnn diye karşılaşınca şok olmuştum işte. Artık dedemin dükkanı yoktu. Olsa da bana çok uzaktı ve para kavramıyla başbaşa, artık kendi MİNİK ihtiyaçlarımı kendi başıma halletmem gereken bir zaman diliminde ve ortamdaydım. Merhaba HAYAT!
Yeni taşındığımız ve hala aynı yerde oturduğum evimizde hiç öyle mahalle kültürü yoktu. Sokakta çocuk bile yoktu. Yaşlılar, huzur, bahçe içinde küçük apartmanların olduğu bir yer. İçime kapandım. Evden çıkmak istemiyordum. Park da uzaktaydı. Cadde geçmek gerekiyordu. Kapı önünde oyalanayım diye bisiklet aldılar. Annem çalıştığı için bana öğretecek kimse yoktu. Hoş o da bilmiyor binmeyi ben de:p Kendi kendime öğrenmeye de cesaret edemedim. Sokaklarını bilmediğim bir yerde keşif yapmaya halim yoktu.. Bisikleti de ilk kafa üstü uçuşumdan sonra bodruma kilitledik. 3 sene kimse bakmadı yüzüne. Sonra verdik isteyen birine. Yepyeni kırmızı bisikletimi.
Sonra patenler geldi. Annemin aşırı korumacılığı yüzünden iğrenç dizlik ve kaskla robot gibi hareket etmeye çalışıp sinir oluyordum. Utanıyordum da takmaktan alay edecekler diye. Takmadığım ilk gün merdivenlerden patenle yuvarlandım okulda. Dışarda paten kaymamı yasakladılar. Ben de evde bol bol sürerek evin yepyeni kaymak gibi cilalı parkelerini haşat ettimm:)))))) Sonra da attılar zaten:p
Okulda lastik oynardık bol bol. Halatla 5li ip atlardık. Tekerlemeleri vardı. Masa üstünde bıçak, denizde dalga falan:p
Bi de hatırladığım, okulun giriş merdivenleri yüksekti baya. Beyaz mermerli 11 basamak. En geriden koşarak en üst merdivenden atlama yarışmaları yapardık. Ben çok korkuyordum önceleri. Atlayanlara şaşıyordum. Çabuk gaza gelen bi tiptim zaten. Bi gün verdiler gazı. Koştum geriden tam atlıycam uca geldim durdum. Hırsımdan ağladım oturup saatlerce. Öğlen tenefüsünde herkes yemekteyken gittim aynı yere. Bu sefer bıraktım kendimi. Düşücem sandım. Animeler gibi ağır çekimde atladım. Sonra bir alkış koptu. Arkadaşlarım yemekten dönerken görmüşler beni meğerse. Sarıldık falan. Komikti ama gururlanmıştım. İlk atlayıştan sonra benim için sıradan olmuştu artık. Ondan da hevesim kaçtı.
Velhasıl taşınınca ne çocuk olmanın zevki kaldı, ne oyunların. Bilgisayar bebesi olmadım ama tetrisle, scrabble'la, kızma biraderle falan derken kutu oyunlarına düştüm. Satranç hiiç sarmadı baştan eledim. Milyoner ve bil bakalım kim en sevdiğim oyunlardı ama yalnız oynanmıyordu ki:/ İlla misafir gelsin diye 4 gözle bekliyordum.
Yeni yeni kavramlar çıktı sonra: En yakın arkadaş, gruplaşma, kümelenme, kıskançlık, "ezik" kelimesi, "yeni" olmak... kendini kabul ettirme savaşı sonrasında başarma ama hepsinin aslında boş olduğunu TAA BAŞTAN bilmenin verdiği üzüntü.
Genele bakınca güzel bir çocukluk yaşadım. Doya doya oynadım. Eğlendim. Her 2 ortamı da gördüm. Erken büyüdüm. Olgunlaştım. Hayat üzerine erken düşünmeye başladım. Adaletsiz bir durumda tepki gösterdim ama sonra göre göre yok saydım artık. Derken alıştım. Buraya da uyum sağladım. Ortaokul günlerimi hiç güzel hatırlamasam da en güvendiğim bir kaç insan yine o günden kalma olanlar, hayatımda özeller.
Mevzu birden dramatikleşti sanmayın. Benim çocukluğum böyle ve benim binlerce güzel anım, hala heyecanla anlatacak bolca güzel hikayem var aklımda. İyi ki o mahallede doğmuşum. O okula gitmişim. Her ortamı görüp nerede olmak istediğime, nasıl yaşayacağıma karar verecek karakterimi oturtmama yardım etmiş ailem iyi ki hep yanımdaymış.
Çocukluğunu en güzel şekilde yaşamış mahalle çocuklarının son nesliyiz biz.
Sokakta oynamanın tadını biliriz.
Yazları sinek ilaçlama arabalarının peşinden kahkahalar atarak bembeyaz dumanı soluyarak koşturan çocuklarız :)))))
Aygaz, İpragaz tüplerinin şarkılarını söyleyen, ilk reklam jingle'larını ezberleyip "baaakk ben ne biliyorumm/öğrendiim" bilmişliği yapan çocuklarız:)
Okumayı sökünce yakasına kırmızı kurdele takılıp gururla gösteren çocuklarız.
Bu mimi kim çıkardıysa çok minnettarım. Ben çocukluk anılarımı çok severim. Eskiyi anmaktan hep mutluluk duyarım. Beni bu saatte hem göz yaşlarına boğan, hem kahkaha attıran kişiye sevgilerimle:)))))))
İsteyen herkes yapsın bu mimi .... Ben yine de Pera, Mirage, Seregon, Makyaj Fırçam, Sequin, Matmazel, Melodram, Goncc, Pembe Dudaklar, Uğurböceği ve Janjan'ı mimliyorumm:))) Öpücüklerrrr...
Cidden epey uzun olmuş ama çok da güzel olmuş. Bu saatte çocukluğuma döndürdün, neler düşündüm, duygulandım, içim tuhaf oldu. Çok içten çok samimi anlatmışsın.. Ebe tura 1 2 3 dediğin oyunu ben de çok oynadım ama başka bi isimle ve şuan aklıma gelmiyo ismi deli olcam düşünüyorum sürekli :) Sinek ilaçlama arabalarının arkasından da az koşmadık, nasıl da seviyodum kokusu hala burnumda :)
YanıtlaSilNe güzel anlar yaşattın bak iyiki cevaplamışsın mim.i :)
mim yazmaya bayılıyorum ben:))))))birazcık canlandırabildiysem güzel anıları ne mutlu bana. yazıyı sabırla okuduğun için tebrik ederim en başta. beğendiğine de çook sevindim. insanları sıkar mıyım acaba diye çok düşündüm ama kısaltınca içime sinmedi. böyle yazdım döktüm:) o koku benim de burnumda. ne zaman, nerede alsam yüzüm güler, neşelenirim:)))))
SilBn cocuklugumu yasamamisim.senin yaziyi okuyunca :-D canim en kisa zamanda yazicam iki mimim oldu senide mimleyecegiiiiiim once davranabilirsem tabi :-D
YanıtlaSilkıyamamm :))))) herkesin çocukluğu güzeldir bence. çocuk olmak harikaaaa :)))mimleri de bekliyorum dört gözlee:))))))
SilBöyle içten, böyle istekli bir mim anca bu kadar pozitif yazılabilirdi :) Ne güzel yazmışsınız.
YanıtlaSil:)))))) benim için bir zevkti valla. beğendiğine sevindim.
Sil