Ben Geldiiimmm :))))
8 günlük bir aradan sonra yine buradayım. Uzuun bi yazı olabilir uyarayım:))Döndüğüm için mutlu değilim çünkü belki de hayatımın en dolu/ doyurucu tatillerinden biriydi benim için. Bu yaz için planladığım tek tatildi. Güneş altında haşlanmaktansa kültür turu tercih ettim. Ne yaptık peki? Hem kafa dağıttım, hem yeni yerler gördüm, hem keşfettim, hem bilgiyle doldum taştım, hem bolca ukalalık yaptım, hem bildiklerimi pratikte de yorumlayabildiğimi farkettim, hem mesleğimi bi kez daha sevdim:) Bolca yürüdük, merdiven çıktık/indik, En yüksek 45 en düşük 8 derecede gezdik. Şehrin en yüksek yerinden balkon misali panoramik manzara da izledik(Budapeşte), yerin 100metre altındaki kireçtaşı mağarasındaki gölcükte sandalla da gezdik(Viyana).
Gerçi şansımıza Avrupa'da çöl sıcakları hakimdi. 2. gün Viyana'da gölgede 39 dereceyi gördük. Dün Budapeşte'de gölgede 42 derecede gezdik. İçtiğimiz suyun sodanın haddi hesabı yok. Litrelerce içsek bile serinleyemedik:/ Grubumuz 40 kişiydi. Yaklaşık 5 tur şirketinin birleştirdiği, Türkiye'nin her yerinden insanların olduğu bir gruptuk. Buna rağmen şaşırtıcı biçimde uyumluyduk. Tur tam olarak Viyana- Prag- Budapeşte - Viyana şeklindeydi. Gerçekten çok yorucu bir tur. Belli bir yaşın üzerindeki insanlar için uygun olduğunu düşünmüyorum. Koştur koştur geçti ama her anı benim için güzeldi. Rehberimizin bizi otobüse bindirdiğinde ilk söylediği vitaminlerinizi düzenli almayı unutmamamızdı:))))) Bunun ne anlama geldiğini turun sonunda anladık:p Normalde 9 günlükmüş ama düşüre düşüre 1 haftaya indirmişler.
Nereleri gezdim?
Viyana Havaalanı'na iner inmez karşılandık. Grup toplandı otobüse yerleştik ve Meşhur Ring Caddesi'ni yuvarlak bir biçimde dıştan tamamladık. Opera Binası'nın önünde indik. Gar binasına benzetilen bu binanın mimarı eleştirilere dayanamayıp intihar etmiş. Baktım baktım baktım ama gar binası olmak için fazla süslü buldum:))))
Otto Wagner tarafından yapılan Karlzplatz İstasyonu'na hayran kaldım. Ödevini yaptığım binayı canlı görmek güzeldi.
Viyana'ya gidip schinitzel yemeden dönülmezdi. Enn meşhuru Figlmüller miş. hemen koştum denemek için. Çook lezzetliydi. Koca tabak bitmez derken nasıl yedim anlamadım.
Ring Caddesi üstündeki Mc Donalds'ın sokağı üstünde Pizza yazan tabeladan sağa dönün az ilerde sağda Pasaj içinde şubesi var. Yer yoksa tarif ederler 2. şubeyi:)
Raconu limon sıkıp yemekmiş. Biz yanına bir de patates salatası söyledik. Ballı hardal sosu ve frenk soğanı doğranmış haliyle nefisti.
Kireçtaşı mağarasındaki minik gölcükten birkaç kare.
Her yerde veba anıtları vardı. Adamlar çook çekmiş zamanında yazık:/
Bu anıt Viyana'daki Papaz okulunun bahçesinde bulunuyor.
Viyana ağır Katolik. Boşanmayı bile hoş karşılamıyorlar.
Katoliklerin Noelleri coşkulu olurmuş. Yılbaşında görmeniz lazım dedi rehberimiz. Fotoğraflar cep telefonuyla çekildi. Hiç içime sinmedi. En kısa zamanda Viyana'ya yeniden gitme hayallerim var.
Gitmişken opera dinlemeden asla dönmem! Bu sefer vakit kalmadı:( Gidemediğim için çok üzgünüm.
Opera binasının yanındaki alt geçitte bu tuvaletle karşılaşıyorsunuz. En sanatsal tuvalet ilan ediyorum kendisini. Bize işitsel şölen yaşattı:p
Viyana'da en çok beğendiğim bina kraliyet sarayı oldu.
Viyana'nın en ünlü binalarının çoğu 2. dünya savaşı sırasında harap olmuş. Yüzde 60'ı savaş sonrasında aslına uygun olarak yeniden yapılmış. O yüzden binalar şu an iyi durumda. Süslüler falan ama beni çok etkilemediler. Modern binalar kübik tarzda yapılmış.
Refah düzeyi yüksek bir ülke. Hem gelir olarak üstünler, hem sokakların, caddelerin bakımlı olmasından bunu anlamak mümkün.
Korumayı biliyorlar. Sanata önem veriyorlar. Estetik duygusu çok gelişmiş. Öyle ki köylerinden geçerken hayran kalmamak mümkün değil. Her evin bahçesi var ve mutlaka rengarenk çiçeklerle bezenmiş.
Musluktan su içilebiliyor ve tadı çook güzel ve buz gibi. Suya para vermenize gerek yok. Şişenizi atmayın yeter. Trink wasser! yazılı metal su pınarları var, şişe yoksa ağzınızı dayamak zorunda kalıyorsunuz :p
Avusturya'nın övündüğü şeylerden biri de Tuna nehrinin mavi akması. Nehre hiçbir şekilde atıklarını boşaltmıyorlar. Girilebiliyor bile.
Nehrin kirlilik oranı ülkeye ilk girdiği yerden çıktığı yere kadar olan bölge içinde sık sık yapılan ölçümlere göre sabitmiş. Kirletmiyoruz arkadaş! şeklinde övünmelerine şaşmamalı.
Bradenburg'da 1860'tan kalma tarihi dönme dolap.
Binilebilen her parçası tren vagonu gibi kapalı.
Çok büyük ve çok yavaş dönüyor.
Oyun değil seyir amaçlı.
Zaman içinde bulunduğu yeri her yaşa hitap edecek şekilde eğlence parkına çevirmişler.
2. gün Viyana Ormanları gezisinde Sırasıyla Lichtenschtein Şatosu, Mayerling, Seegrotte, Baden ve Maria Theresa'nın yazlık sarayına gidildi.
Dönüşteki serbest zamanımda pastane arayarak geçirdim:)) Mozart pastası ve apfelstrudel aradık her yerde:) Sonunda bulduk ve muradıma erdim.
Tavsiyemdir Mozart pastası yiyin. Çukulata sevenler serin havada gidip Sacher denesinler;)
-o-
Prag'a gelincee... her yanı tarih dolu bir şehir. 2. Dünya Savaşı sırasında korunması emredilmiş. Hiçbir saldırı olmamış. Viyana'nın aksine çok şanslı.
1360 yılından kalan binalar var. Bütün binalar çok eski ve iyi muhafaza edilmiş. Ben daha döküntü bir yer bekliyordum ama küçük dilimi yutturdu neredeyse. Büyülendim :)
3 tane meydanı var. Özgürlük meydanı, Palladdium ve yeni şehir meydanı. Kaybolmak imkansız.
Çekçe ilginç bir dil. Tuhaf aksanları var ve bildiğim hiçbir dile benzemiyor. Kulağa kaba geliyor bence. Çocuklarla konuşurken her kelimenin sonuna OÇKA /OŞKA ekleri getiriyorlar:)
Kahvaltıda nerdeyse aç kaldık. Adamlar her an domuz eti yiyorlar desem yalan olmaz. Çok düz mantıklı davranıyorlar. Ekmeklerin içine bile karıştırdıkları domuz etini adamdan saymıyorlar:) Yiyin nolcak tavırlarına hasta oldum:p İyi ki yumurta var :))
Astronomik saat kulesine bayıldım! Günün her anında renkleri değişen bir saat düşünün. Saatin haricinde yılın hangi gününde olduğunuzdan tutun hangi ayda, hangi burçta olduğunuzu gösteriyor. Her saat başı panayır yerine dönüyor ortalık:) Şehrin en kalabalık noktası.
Hamur işlerine çok meraklılar. Sağda gördüğünüz şekerli halkalara bayılıyorlar. Dışına karamel sıvanmış hamurlar kokoreç gibi yatay hatta döne döne pişiyor.
1360 yılından kalan binalar var. Bütün binalar çok eski ve iyi muhafaza edilmiş. Ben daha döküntü bir yer bekliyordum ama küçük dilimi yutturdu neredeyse. Büyülendim :)
3 tane meydanı var. Özgürlük meydanı, Palladdium ve yeni şehir meydanı. Kaybolmak imkansız.
Çekçe ilginç bir dil. Tuhaf aksanları var ve bildiğim hiçbir dile benzemiyor. Kulağa kaba geliyor bence. Çocuklarla konuşurken her kelimenin sonuna OÇKA /OŞKA ekleri getiriyorlar:)
Kahvaltıda nerdeyse aç kaldık. Adamlar her an domuz eti yiyorlar desem yalan olmaz. Çok düz mantıklı davranıyorlar. Ekmeklerin içine bile karıştırdıkları domuz etini adamdan saymıyorlar:) Yiyin nolcak tavırlarına hasta oldum:p İyi ki yumurta var :))
Astronomik saat kulesine bayıldım! Günün her anında renkleri değişen bir saat düşünün. Saatin haricinde yılın hangi gününde olduğunuzdan tutun hangi ayda, hangi burçta olduğunuzu gösteriyor. Her saat başı panayır yerine dönüyor ortalık:) Şehrin en kalabalık noktası.
Hamur işlerine çok meraklılar. Sağda gördüğünüz şekerli halkalara bayılıyorlar. Dışına karamel sıvanmış hamurlar kokoreç gibi yatay hatta döne döne pişiyor.
Prag'da çok övülen Ortaçağ eğlencesi bence çok sıkıcıydı. Bir esprisi yoktu. Göbek dansı, alevli ve bıçaklı dans ve çakma korsancılık oyunlarından ibaret çok vasat bir gösteri. Ortam otantik. Neredeyse karanlık. Yediğiniz yemeği görmekte zorlanıyorsunuz. Mantarlı sebze çorbası ve ördek yedik. Tatlı olarak da ballı, kuru üzümlü revaniye benzeyen yumuşak bir kek servis edildi. Çorba hariç vasattı :)
Performans sanatçılarına sıkça rastladık her yerde. Para atıyorsunuz fotoğraf çektirmek için. Ya poz değiştiriyor. Ya uyku modundan çıkıyor.
Bu abla pek nazlıydı :p Kanatlarını çırpa çırpa bi zahmet poz verme lütfunda bulundu. Kıyafetine bayıldım ama :))))
Çek porseleni, swarovski taşı, granata ve ham kristal(yeşil)den yapılma ürünleri çok meşhur. Her yerde dükkanlar var. Swarovski taşını dünyaya pazarlayan Çeklermiş zaten:)
Kırmızı düğmeye basıp trafik ışığının yeşile dönmesini bekliyorsunuz. Aynı anda 2 kişi geçemiyor yanyana. 80cm diye tahmin ettim ben.
Hemen altındaki kısım restoran olarak işletiliyor. Charles Köprüsü manzaralı. Sağlı sollu heykeller bulunuyor üzerinde. Köpek heykelinin parlak kısmına dokunmadan geçmeyin. Şans getirdiğine inanılıyormuş. Nehirde ördekler ve kuğular var. Ekmek atmaya başlayın yavrularıyla birlikte son hızla geliyorlar. Biz çok eğlendik onlarla :)
Burası kale bölgesindeki gotik kilise. 1350 yılında yapımına başlanmış 3 tane ek binası var. Rus mimarisinden etkilenmiş olduğu köısımları da mevcut. Yapılması yüzyıllar sürdüğü için her değişen akımdan nasibini almış. Giriş kısmı barok mesela :p Cep telefonuyla çekmek cidden ölüm. Yerlerde yuvarlandım neredeyse :p
Para birimi çek kronu. 1 sıfır atınca TL olarak hesaplayabiliyorsunuz :) Kredi kartı bir çok yerde geçmiyor. Para bozdurmanız şart.
-o-
Macarlar Türklere benziyorlar :) Sıcakkanlı buldum onları. Çeklerin soğukluğuna karşın epey sevimli geldiler bana. Dilleri daha da tuhaf. Her kelimeyi değiştirmişler kendilerine göre. 40 yıllık Elizabeth i Erszebeth yapmışlar mesela.
Budapeşte köprüler şehri tamamen. Gün battığında köprülerin ışıklandırılmasıyla kordonda yürümek çok keyifli. En meşhuru Zincirli köprü, sırasıyla Özgürlük köprüsü ve Erszebeth köprüleri geliyor. Gellert Tepesi'nden balkon gibi şehri izleme imkanı var. Tuna nehrini kıyısında olmak büyük avantaj getirmiş. Gördüğüm etkileyici ama en bakımsız şehirdi. Ekonomik krizden kötü etkilenmişler gerçekten:/
Havası nemli ve sıcaklar bastığında şehir sinek akınına uğruyor. Belediyelerse doğal dengeyi bozuyor diye asla ilaçlama yapmıyor. Bizim gittiğimiz gün 45 dereceyi gördük. Gündüz kordonda yürümek ölümdü:/ Gece de sinekler bastı her yeri. Tekne turu zehir oldu. Bir damla rüzgar yoktu. Isırmıyorlardı ama çok fazlaydılar. Güve gibi bembeyaz binlerce sinek düşünün:/ Yazın gitmek mantıklı değilmiş bunu görmüş olduk:(
Şehir 896 yılında kurulmuş. Ve tam 1000 yıl sonra şehrin kuruluşunu kutlamak için Kahramanlar meydanı'nı inşa etmişler. Meydanda tarihe saygı nedeniyle 96metreden yüksek bina yok.
Bazilikal düzendeki kilisenin planı. Alt katta duvarlara oyulmuş kare şeklinde mezarlar var. Ülkenin önemli kişileri oraya gömülmek istermiş.
Dünya'daki tek tanrı tasvirinin yapıldığı kilise olarak ünlenmiş.
Biz Karl Marx ve Victor Hugo'dan ilham alındığı kanısına vardık en son :) Merak eden olursa soldaki fotoğrafta mavi ayın üzerinde çizilmiş başında üçgen bulunan sağdaki figür tanrıymış. Bu kilisede ilk defa Meryem de başında taçla resmedilmiş.
Bizim gittiğimiz gün Finlandiyalı bir ekip mini bir dini konser veriyordu. Onları da dinleme şansı elde ettik.
Alttaki kutsama anıtıydı ama adını unuttum:/
Şaraplarıyla ünlü aynı zamanda. Tokaji şarabı bağbozumu zamanından sonra bağda bekletilen üzümlerden yapılırmış. 5 ayrı sertlik derecesi var. Genelde 3 numarayı tavsiye ediyorlar. Ama yemekle tüketmek için bence fazla tatlı. 2 numarayı almanızı öneririm. 5 en şekerlisi oluyor.
Bu fotoğrafı Çigan gecesinin olduğu yerde çektim. Eski bir şarap mahzeninde yapılıyor. Bazı kocaman şarap fıçılarının içi loca gibi düzenlenmiş. 4er kişilik yemek masaları var. Mekanın her yanı ahşap kaplama.
Benim tur boyunca en çok beğendiğim ve eğlendiğim yemek buydu. Herkesin gitmesini öneririm. Klasik müzik eşliğinde 3 kemancı 1 piyanist ve viyolayla birlikte ara ara geleneksel kıyafetlerle çiftli dans ve 2 erkeğin yaptığı tap dancele yarı teatral bir şov. Biz şansa en ön masada sahne dibinde (hatta nerdeyse içinde) dansçılara 20 cm yakınlıktan izledik. Baş kemancı love story çaldı ve dayanamayıp ağladım. Ağladığımı görüp uzaktan türlü şebekliklerle yüzümü güldürdüler o havayı dağıtmak için Peşpeşe İf ı were a rich man ve Mozart'ın Türk Marşı'nı çaldılar. Brahms'ın Hungarian Dance' ini çok coşkulu bir havada çaldılar:) Bolca şarap eşliğinde eğlenmemek mümkün değil zaten. Olabildiğince önlerde oturmalısınız. Arkada olsak bu denli eğlenemezdim sanırım:)
Gelenler arasından sanırım en alakasız insanları seçip sahnede dans ettirdiler falan:)
O geceden sonra grup içinde baya bir kaynaşma oldu:)))) Otobüsten indiğimizde şarap kokusundan durulmuyordu:p O gece neler olduğunu sordular ısrarla anlatmadık:p
Gecenin olayı bembeyaz eteğime boydan boya kırmızı şarap fırlatılmasıydı:p Kısaca şöyle gelişti: Gazlı su denilen olay antika. Sürahinin içinde normal su var. Ufak bir boyunun içinde de CO2 gazı koymuşlar. Kenardaki tutamacı sıkınca bazen şiddetle dışarı püskürüyor. Hakim olunası bir şey değil:p Ben sıktığım anda ortalık karıştı. Meğer benim sıktığım su kızın gözüne girmiş. O korkuyla elindeki kadehi fırlatınca benim üstüme geldi :((( Masadan ağzına kadar dolu beyaz şarap şişesini kaptığım gibi doğru wc'ye koştum çivi çiviyi söker diye ama çıkmadı bir türlü. Biri diyor soda dök biri der sabunla. Hepsini yaptım çitiledim de ama ıslakken bile çıkmadı. Ama her yanım şarap koktu :p Baktım olmayacak siyah şalımı çingene eteği gibi parçalı sardım belime geceyi bitirdim:D Eteği değiştirdim sandılar nerden buldun dediler:p Koptummm :))))
O KARGAŞADA KEMANCIMLA VEDALAŞAMADIM EN ÇOK ONA ÜZÜLDÜM:/
Ertesi gün RÖNESANS RESTORAN'da öğle yemeği vardı. Kremalı ceylan çorbasını tavsiye ederim;) Yemeğin sonunda kral kraliçe kıyafetleri giyip poz verdik:) Çok eğlenceliydi:) Yemekler de nefisti.
-o-
Çoook uzattım farkındayım ama buraya kadar okuyanları öpüyorum :)))) Ben bu geziyi tekrarlamak niyetindeyim. Gereksiz bulduğum gezilere katılmadan, "şehir merkezinde" konaklayarak, kaçırdığım veya tadı damağımda kalan bütün aktiviteleri yapmak niyetindeyim. Prag'daki hayvanat bahçesine gideceğim mesela. Mozart'ın, Kafka'nın evine girmek istiyorum. Neredeyse hiç bir müzeye giremedim ve en çok üzüldüğüm Viyana'daki Seccession'a giremedim. Gerçekten tur programı sıkış tepiş ve biz her ekstraya dahil olduk. Boş vakit kalmadı kendimize, alışverişe ayıracak. Karlovy Vary turu benim için gereksizdi mesela. Termale gitmesem de olurdu. Dresden'e alışveriş için gitmiştik. Bratislava'ya daha fazla vakit ayırmak isterdim. Yarım günden fazlasını hak ediyordu bence. Kanalizasyon işçisi ve kibar nazi heykelleri çok sempatik ve görülmeye değer. Sokaklarında bolca graffitiler var ve gördüğüme çok sevindim. Sokak sanatı varsa orada hayat olduğuna inananlardanım ben;)
Gezinin özeti işte bu kadar. Fırsat bulursanız gidin gezin derim;) Hatta olabildiğince toplu taşımadan da faydalanın. İnsanları gözleyin bolca süpermarkete girin:) Neler aldıkları hayatlarını yansıtıyor.
Rehber çook önemliymiş bu gezide bunu anladım. Levent bey her an bizimle yakından ilgilendi. Kendisine buradan teşekkür ederim:)))
Herkese bayram şekeri tadında, ailesi ve sevdikleriyle birarada olduğu mutlu bayramlar dilerimm:))))))
Bu yaz bende buralara gittim. Macarlar tatlılar ama Çekleri daha bi sevdim. Hele o magnet dükkanında olanlar ♥ Türkçe konuştuk hatta biliyorlardı :) En çok Prag'ı beğendim ben hatta bayıldım. Benimde tekrar gitmek istediğim yerler arasında var özellikle Viyana ve Budapeşte :)
YanıtlaSilçekler soğuktu nedense bana öyle rastladı demek. viyana'ya tekrar gideceğim en kısa zamanda. operaya gidemediğime fena üzüldüm ..
Sil:( bir dahakine benide götüüür , evleneyimde kocamla gideyim bende hahahah :))) büyüklerden sıra gelmiyor hiç bir bayram şöyle tatillere :))
YanıtlaSilbayramda gitme zaten turlar gereksiz pahalı oluyor hem de herkes gittiğinden kalabalık:) ben de tadını aldım bi defa çok hoşuma gitti. bloggerlar toplanıp Barcelona mı yapsak ne dersin:)))))
Sil